Perşembe, Nisan 12, 2007

Nasılsın, bilirim...


Nasıl olduğunu mu merak ediyorsun? Önce bir boşalma haliyle koşturursun, sonra oturur nefes alırken "Bu da geçti" dercesine bir gülümseme yayılır yüzüne, devam edersin "buraya kadar herşey tamam"dır, sonra keyiflenesin diye koyduğun müzigin o kadar hareketli şarkısı içinden bi tanesi gelir seni buluverir, önce son an hemen akabinde de o ilk an gelir gözünün önüne, zorla tuttuğun dudağının köşeleri olmaları gerektiği yerlere doğru giderler, işte tam da o anda bi yığın anı doluşur aklına, inersin uygun bi yerde, nefes alırsın, yürürsün ki kafan dağılsın, içesin vardır ya içen zaten boldur kimi zaman da lüzum yoktur, dalarsın bir dükkana dağıtmak için kafanı aldığın 2 ytl'lik ufak kitabın da başlığı olsa olsa "hayat nedir?" olur yazarını anca maç yorumcusu ismine benzetebileceğin birinden hem de, istasyonlar geçer, çok yersin ağzın dolu göründükçe konuşmaya ihtiyaç duymamak için, sonra gelir böyle oturursun işte, tindersticks çalar mesela "until the morning comes" der. Sonra uyanırsın ya en ağırı da o'dur işte, alışkanlıklarının olmadığı bi sabaha uyanmak. Yanlış mesajlara cevap verir, yanlış yollara saparsın. Bir boşluk ki bi türlü içinden çıkamazsın. Bilmiyorum mu sanıyorsun?

50 metreden düşen bir adam tekrarlar durur kendi kendine: "Buraya kadar herşey normal, buraya kadar herşey normal, jusqu'ici tout va bien, jusqu'ici tout va bien...."

Hiç yorum yok: